“Hiç kimsenin” toprağında kendini aramak

Kıbrıs'ta, Lefkoşa'yı ikiye bölen ve bir alışveriş sokağının ortasında vize-pasaport kontrol merkezi olarak duran o Lokmacı kapısının birleştirici ve ayırıcı özelliklerini algılamaya çalışırken, bir süre Güney ile Kuzey arasındaki tampon bölgede durdum. "Hiç kimseye" ait olmayan havayı soludum, (farklı değildi), devletlerin, ihtirasların ve sahiplenme arzularının dışında kalmış bu 20 metrelik şeritte belki de hayatı sorguladım...

Kimlik arayışına kurban olmuş bir güzel ada şehrini iki ayrı devlete mal eden bu sınır kapısı beni üzdü. Solumda Rumların hakim olduğu Güney Nikosia, sağımda Türklerin yaşadığı Kuzey Lefkoşa, yürüdüğüm sokak ise hep aynı. 

 

Sofya'nın meşhur "Vitoşka" caddesini çağrıştırdı
bana bu esnaf ve alış-veriş merkezleriyle dolu sokak. Güzel bir Cumartesi gününün yaz heyecanı insanların yüzünde, aileleriyle beraber pazara çıkma keyfi, oturup bir buzlu içecekle serinleme zamanı ve....ve bu yürüyüşün ortasında bir sınır. Bir devleti öteki devletten ayırması gereken incecik bir çizgi- yılların acısını, tarihin kavgalarını, toprağın bölüşümünü, savaşın karanlığını, annelerin feryadı, göçlerin gözyaşlarını içine sığdıran bir hudut kapısı. Öğlen kahvesini Rum kesminde içmek için karşıya geçen gençler heyecan içinde konuşuyor, çocuklarının Mc Donalds'a götürme sözünü tutan anneleri ise, önce sınır işleminden geçip, "yurtdışına" giriyor, dünya markalarının Kuzey Kıbrıs'ın resmiyetini tanımamsından dolayı, alış veriş meraklısı "kokoş" kadınlar Güney"deki Moll'larda moda trendlerini yakalamaya çalışıyor, Rumlar ise Lefkoşa'ya gelip, haftalık "Hellim" peynir tedariğini yapıyor, 1572 yılında adanın ilk Osmanlı Valisi Beylerbeyi Muzaffer Paşa tarafından yaptırılan Büyük Han'ın gölgesnde turunç çiçeği tatlısını yudumluyor ve…ve daha 1001 örnek.

 

Bütün bunları o "kimsesiz, sahipsiz, özgür, arındırılmış- adını siz koyun" tampon sınır bölgesinde ortada durmuş bunları sarışın kafamla algılamaya çalışırken, Bulgarca konuşan bir grup beni dalgınlığımdan "uyandırdı". Yabancı bir ülkede vatan dilini duymak içimi ısıttı, sorgulama faslından çıkıp onların memleketini sordum. Kadının biri "Dobriç" dedi, ben "Tervel" dedim, o Belediye Başkanı Yardımcısı Gülhan Veysel imiş, baktı bana "Sen Bezmer'den Sevda Dükkancı olmalısın" diye cevap verdi. Ve- ve sevgili arkadaşlar, "hiç kimsenin toparklarında" da ben kendimden kaçamadım. Güneş yine aynı sıcaklıkta ortalığı kavuruyor, hava yine aynı çekilmez nemdeydi ve Güney-Kuzey Kıbrıs, Nicosia-Lefkoşa pazarının diğer ucuna giderken "Polis, Pasaport Kontrol Lütfen" sesiyle irkildim. Ben bu işten birşey anlamadım.

Cahilliğimi bağışlayın!