Sofya'nın Pırıltılı Gecelerinden 'Eğlence' Dersi

Bir doğum günü partisine davetliyiz ve ayrı bir heyecan sardı kadın grubumuzu. Kuaföre gidildi, manikür yenilendi, makyajlar özenle yapıldı, en uçuk bar elbiseleri giyilecek denildi ve adrenalinli bekleyiş moduna girildi. "Hadi bir kez sen de bize katıl, cok eğleneceğiz" yalvarışına geçti millet- bilirler ya benim ev kuşu olduğumu, sevmem böyle tantanalı gece hayatını, içkisini, DJ'ini, gürültüsünü, sigara dumanı… Ama hadi, bu defa kırmayayım, kızların grubundan ayrılmayayım, en azından şoförlüğü yaparım diyerek, süslendik, püslendik ve - bekle bizi bu gece Sofya!
Bu günlerin en moda gece kulübü seçildi, elbet çalga-popfolk türü müzikli olanı tercih edildi ve arkadaşlarım dolu ağızla ne kadar "in" ne kadar super olduğunu analtmaya başladılar. Sofya'nın gece yüzünü görme fırsatım olmadı, sevemedim ben geceyarısından sonraki halini bu şehrin, ya demode oldum, ya yaşlandım, yada benim anlayışıma hep aykırı düştü buradaki gece hayatı. Fakat dün gece, pahalıdır, seçkindir, müşterisi de daha özel ve seviyeli olur düşüncesiyle gittiğimiz yer gene bana acayip bir eğlence anlayışı sergiledi, gene anlamadım bu "olayın espirisini". Önce mekanın bir kilometre sağına soluna parketme olanaksız. Bentley'ler, Porshe'ler, Maseratti'ler büyük bir alanı kaplamış, bir milyonluk sermaye barın önüne parketmiş, her arabanın yanıbaşınba birer, ikişer koruma, zamanı öldürürcesine ağızlarında sakızlarla pis pis etrafı süzüyor, olası saldırı ve hayali bir suikast önleyeyim derken, kendi kendilerine havalı rolüne giriyor. Neyse ki, bu milyonluk arabaların uzağında bir yer de benim arabacığıma bulundu, mutluluk içinde arabadan  beş bayan fırladık ve kızların her biri bana gece hayatının ve gideceğimiz yerin güzelliğini anlatmakta.
Gorilla gibi korumalar üstümüzü, başımızı, çantalarımızı silah kontrolünden geçirdikten sonra, beklenilen o an geldi. Muazzam büyüklükte, lüks ortamın konuştuğu yerdeyiz artık ve bütün gözler bir masaya çevrilmiş. Aman Tanrım, çok kısmetliymişiz meğer(!), gene sadece kadınlardan oluşan büyük bir grup kadının masasına  stripteaseci erkek çağırmışlar. Bu günlerde Başkent gece kuşu kızlarının en moda hediyesiymiş bu. Doğum günü partilerinde arkadaşlarına bir erkek şov çağırmak. Baktık, seyrettik, hafiften midemin artık bulandığını hissetmeye başladım, uzaklaştık o masadan, bulduk oturacak bir yer. Herkes çılgınlar gibi oynuyor, masaların üstüne çıkmış millet, çoğu da genç kızlar, silikonlar konulmuş, dudaklar şişirilmiş, etekler kısaltılmış, saçlara kaynak yapılmış, solaryum veya denizden tenler bronzlaşmış, her birinin derdi dikkatleri ve erkeklerin gözlerini üzerine çekmek. Mubarekler eğlenmeye değil, adeta erkek avına çıkmış.
  Hiç kimsenin müzikle zoru yok- herkes sanki trans içinde sallanıyor. Biri viskiyi şişeden içiyor, diğeri masanın üstünde coca'sını serbestçe 20 levalık banknotla burnuna çekiyor, esrar sigaralar zaten "olmazsa olmaz"- aman ne büyük zevk, aman ne eğlenceli bir gece! 18'inde var yok çiçek gibi güzel kızlar, üzerinde elbise demeye bin şahit isteyen ufak bir parça eşyayla kulübün balkon kısmında dans ediyor, personele ait kadrolu dansçı olarak "göz ziyafeti" sunuyorlar seçkin erkek müşterilere. Bu kadar özenle hazırlandığım bir gecede, arkadaşlarımı kırmak istemesem de, kala kala ancak iki saat dayanabildim. Bir başkaydı yüzü sanki gencinin de, yaşlısının da, kızların da, erkeklerin de, alkol, esrar, uyuşturucu, transa girmiş sanki millet, göz gözü görmüyor, yan masalardan erkekleri onları farkeder beklentisiyle sık sık edalı yürüyüşle tuvalete giden kızlar, tuvalete gittiğinde ayna karşısında makyajını tazelemek için bekleşen kadınlar, kendini Afrodit cennetinde gibi hisseden yabancıların şaşkın bakışları, yanıp, sönen disko lambaları ve…. ve…bununla benim gece hayatı maceram taştı. Daha çok dayanma gücüm kalmadı, özür dileyerek ayrıldım kızlardan. Sabahın saat 3'üne geliyordu, derin bir nefes aldım dışarı çıktığımda, Sofya'nın havası hiç bu kadar temiz gelmemişti sanki çiğerlerime şimdiye kadar. Başkentin "en modern, en pahalı ve gözde" gece mekanından kurtuluşuma koşarak gittim.
 Arabama binip, hafif bir keman müziği teypten çalmaya başladığında "Sevda, sen ya çok geri kalmışın, ya demodesin, yada eğlenmesini bilmiyosun" demek istedim kendime. Demedim, çünkü ben başkentin bu gece hayatı anlayışı ve eğlenceyi algılama biçiminin aslında bütün ahlaki ve insani değerlere aykırı olduğu tezini savunuyorum, orada binlerce kişi olsa da, ben kendi doğruma inanıyorum. Üzülerek, Don Kişot'un atı üzerinde yel değirmenleriyle savaşırcasına bir iç çekişmeye geçtim ve "Aman Tanrım, yeni nasil gençliğin örneği buysa, gidişat nereye" dedim içimden. Dünyayı kurtaracak değiliz elbet, ama bazen böyle felsefi fikirler de esmiyor değil sarışın başımızdan. Bu kalabalıktan sıyrılınca evime geldim ve kokusunu hala üzerimden atmadan içkili, esrarlı, stripteaseli, yariçıplak dansçı, gorilla gibi bodigardlı, pahalı otomobilli gecenin izlenimini kağıda döktüm. Ya ben eğlenmesini bilmiyorum, ya da size anlattığım Sofya gecelerinde bir yanlış anlaşılma var.