Remzi Osman: Irkçılar tehlikeli bir ateşle oynuyorlar

HÖH Kırcaali Milletvekili REMZİ OSMAN: “Devlet, Sofya Camisine saldıranları cezalandırmazsa, ırkçıların yanındadır"

- Sofya Banya Başı Camisinde cuma namazında aşırı milliyetçi ve ırkçı ATAKA partisinin gerçekleştirdiği çatışmayı nasıl değerlendireceksiniz?

-Aşırı milliyetçi ve ırkçı Ataka partisi yandaşlarının Sofya, Banya Başı Camisinde cuma namazında cemaate saldırıları bugünlerde yaşanılan en acı olaylardan biri diyebilirim. Maalesef bu olay dünyada Bulgaristan ile ilgili haberlerin ve yorumların başında yer alıyor. Yurtdışında insanlar, ülkemizde cami önünde yanan namazlıkları görüyorlar. Bu gerçekten çok kötü, acı bir olaydır. Fakat bundan daha kötü bir durum söz konusu. Ben geçen gün Razgrad bölgesinde Demir Baba Tekkesinde yapılan mitingde de söylemiştim, benim korktuğum şu ki, Bulgaristan’da böyle bir olayı alkışlayan bir grubun olmasıdır. İnternet aracılığıyla bu olayı yakından izliyorum, tabii ki, çoğu insanlar ATAKA’yı kınıyorlar, ama onları destekleyen şoveniz, faşist diyebileceğimiz bir grup mevcut. Bu grup eğer seçmen kazanmak için böyle hareketlerde bulunursa, bu demek ki, Bulgaristan’da bir grup ırkçı var. Bu insanlar azınlıkları kabul etmiyorlar, oysa azınlık nüfusunun sayısı az değil, yani ırkçılar tehlikeli bir ateşle oynuyorlar. Bu da korkutucu bir durumdur. Nasıl oluyor da bir belediye cuma namazından öncesi, caminin etrafında miting yapılmasını müsaade ediyor. Büyük soru bu, kim buna müsaade ediyor? Hoparlörler yüksekmiş, ezan sesi yüksekmiş. Efendim, eğer ezan sesi yüksekse, bu mesele gidip konuşulur, öyle midir, değil midir, anlaşılır. Mesela, kilisenin çanları vurduğu zaman beni hiç rahatsız etmiyor. Eğer beni bu ses rahatsız ediyorsa, gidip bu konuyu görüşürüm cemaatin yöneticileriyle. Ama kilise çanları beni rahatsız etmiyor. Eğer gerçekten, hoparlörlerin sesi yüksekse, cemaatin yönetimiyle görüşülür, acaba imkan var mıdır, yok mudur, sorunu çözmeye değerlendirilir. Fakat hiçbir yerde ibadet zamanında bir Müslüman’ın baskına uğraması hiçbir zaman kabul edilecek bir şey değil. Elbette ki, bu durumda sabırlı ve soğukkanlı olmak gerekiyor. Bu olayda suçlu olanların cezasını bulmaları için devletin sonuna kadar tüm gücünü kullanması lazım. Şu anda devlet, yani yargı, kanunlara dayanarak bunu yapmazsa, bence bunun ardından ülkemiz için iyi bir şey gelmeyecek. Milletvekili olarak, benim yapabileceğim, Bulgaristan içinde ve dışında hareket ederek, bu meseleyi böyle bırakmamak. Hiç kimsenin aklından geçmesin ki, bu şekilde bizi korkutabilecekler. Tip insan olarak bizler, seçmenlerimiz de öyle, biri yanağımıza vurduğu zaman öbürüne de vurmasına izin vermiyoruz. Asla bunu isteyenlerin şansı yoktur.

-Hak ve Özgürlükler Hareketi bu olaya karşı nasıl tepki verecek?

-Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin bu olaya karşı çok büyük tepkisi olacak. Tüm devletin kurumları kullanılacak, yargı, yasama, yürütme ve diğer kurumların, yani tüm etkimizi bu meselenin çözümü için kullanacağız. Savcının bu olayı çok ciddi bir şekilde ele almasını isteyeceğiz, çünkü ibadet yerinde namaz sırasında Müslümanların basılması hiçbir yerde duyulmuş bir şey değildir. Bu olayı, Avrupa Parlamentosunda, Avrupa Komisyonunda, Avrupa Konseyinde, uluslararası toplantılarda gündeme getireceğiz. Ben Dış İşleri ve Savunma Komisyon üyesi olarak, çeşitli dış kurumlara gidiyorum. Bu konuyu kesinlikle İslam Konferansında da duyuracağım. Devletin bu olayda sorumlu olan kişilerin cezasını kesmesi gerekiyor. Eğer bu kişilere ceza verilmezse, devletin ırkçıların tarafını aldığını kabul etmek zorunda kalacağız. Zannediyorum ki devlet taraf almaz, çünkü Bulgaristan yargısına inanmak zorundayız. Bakalım neticede ortaya ne çıkacak. Yargı bütün hükmü cesaretiyle, yani hakimler, savcılar, hep birlikte bu işin üzerine gitmezlerse, bu sorumluluktan kaçıyor demektir. Sorumluluktan kaçan insanların ise, belli başlı bir görevlerde kalmaya hakkı yoktur.

-ATAKA’nın bu girişimini devletin desteklediğini mi ima ediyorsunuz?

-Yok, ifademi şöyle açıklayayım. Bulgaristan yasalarına göre, yerel idareler devletin bir parçasıdır. Belediye Yasasına göre, bir mitingin olacağını veya olmayacağına kararı belediye yönetimi verir. Bu miting için sorumlu Sofya Belediye Başkanı’nın yardımcısıdır. Kendisi çok iyi tanıdığım, eskiden bir milletvekiliydi, İvan Sotirov’tur. İşte ATAKA’cılar, bu Belediye Başkan Yardımcısının mitingi müsaade ettiğini savunuyorlar. Bir Belediye Başkan Yardımcısı, kim olursa olsun, eğer bir cami dolayında böyle bir mitingin yapılmasına izin veriyorsa, bence bu bilinçli olarak yapılmıştır. Onun için de bu kişi bunun sorumluluğunu taşımak zorundadır. Biraz önce devlet derken, bunu kastetmiştim. Fakat asıl devletten biz başka bir şey istiyoruz. Devlet yerinde bir devlet ise, bu olayın sorumlularından hesap aramak zorundadır. Hem buna izin veren kişi, hem ibadet yerinde Müslümanlara saldıran kişiler cezalarını alıp, hakkın, adaletin, kanunun yerine gelmesi gerekiyor. Bu olayda, mutlaka, savcının devreye girmesi gerekiyor. Bu olayla ilgili çirkin yorumlar da yapılıyor. Akşam TV’de Başbakan Boyko Borisov’un yorumunu izledim ve onu kabul etmiyorum. Kendisi, “Bu olaydan kimi partiler kar payı çıkarmaya çalışıyorlar” diyor. Bir caminin basıldığı halde, üstelik bizler de Müslüman’ız, susmamızı mı bekliyorlar. Aynı şekilde bir kilise basılsa, gene aynı tepkiyi vereceğiz. Bir kiliseye bağışta bulunduğumuz zaman, alkışlanıyoruz, bir camiye bağışta bulunduğumuzda ise kökten dinci oluyoruz. Tabii ki, böyle bir şey olamaz. Mesela, siyasetçilerin kafasında böyle bir düşünce geziyor. Kırcaali’de ikinci bir caminin temelini atılmasını bekliyoruz. Belediye Başkanı Hasan Azis’in, bugün yarın Prileptsi (Salifler) semtinde yeni bir cami inşaatına başlanılmasına izin vermesini bekliyoruz. Bulgaristan’ın bu bölgesinde nüfusunun yüzde yetmişi Müslüman’sa cami kurulmasının ne sakıncası olabilir. Eğer bir dini örgüt ibadet yeri kurmak isterse, devletin yardımcı olması gerekiyor. Oysa Başbakan, Müslümanlara saldırı yapıldığı zaman, “Ataka ile HÖH seçmen kazanmak için birbirlerini karşı karşıya getiriyorlar” diyor. Bizlere saldırmışlar, elimizi, kolumuzu bağlı mı tutalım ki, bizi dövsünler, camiyi yaksın, bizden bu mu bekleniliyor?! Öyle bir şey olmayacak. Hep söylediğimiz bir şey, haklar verilmez, haklar alınır. Millet hakkını savunacak, icap ederse caminin önünde gövdesiyle hakkını savunacak.

-Volen Siderov bu tür hareketlerle ne yapmak istiyor?

-Şimdi ben bunu bilemem, onun teknik sekreteri değilim, ama o, ipin ucunu kaçırmış bir insan. Çünkü konuşmalarını dinliyoruz, görüşlerini görüyoruz. Siderov, devletin içinde bir ırkçılık siyaseti yönetiyor. Bütün bunda en acı olay, bu partinin hükümetin koalisyon ortağı olmasıdır. Asıl düşündürücü olay budur zaten. Resmi olarak, Avrupa Birliği önünde, biz ortak değiliz diyorlar, ama nasıl o zaman hükümet ayakta, yüzde 51 oyu yok. ATAKA açık açığa hükümete ortak. Volen Siderov’un çeşit çeşit konuşmalarını çok yakından takip ediyoruz. O, genelde Türklere ve Müslümanlara karşı konuşuyor, diğer azınlıklara karşı değil. Hareketleri de zaten bunu gösteriyor. ATAKA’cılar, kafalarındaki 17. yüzyıla ait bazı görüşleri sahneye koyuyorlar. Bugün 21. yüzyılda olduğumuzun farkında değiller sanki.

Besbelli ki, bu durumda birileri bizden hemen bir tepki bekliyor. Yok, biz sabırlıyız, fakat sabrımızın korkuyla alakası yok. Bundan eminim ki, kimileri Türk ve Müslüman halkının sabrını korku şeklinde yorumlayabilir. Ama öyle bir şey yok. Sabırlı olmak korku değildir, sabırlı olmak doğru bir karardır. Elbette biz gereken cevabı vereceğiz. Hiçbir kimsenin bunda şüphesi olmasın. Bunun için Avrupa’nın çeşitli kurumlarına başvuracağız. Başmüftülük krizinde nasıl İslam Konferansına kadar erdiysek, aynı şekilde Birleşik Milletler Teşkilatından sonra dünyada ikinci büyük bu örgütün Balkan Sorumlusu olan Genel Başkan Yardımcısına Banya Başı Camisi olayını rapor edeceğim, olup biteni ayrıntılarıyla bildireceğim. Biz bu olayın peşini bırakmazsak, İslam Konferansı da bırakmayacak. Zaten bu olay Avrupa Birliğinin içinde bile büyük tepkilere neden oldu. Bulgaristan’ın dış ülkelerdeki yatırım imajı sarsıldı. Bir Müslüman’ın camide yüzünün gözünün kana boyandığını gösteren bir resmin dünyada görünmesi Bulgaristan’da etnik bir problem yaşandığını gösteriyor. Bu durumda yabancılar buraya gelip de, on, yirmi, otuz milyon Euro yatırımında bulunmazlar.

Ataka gibi partiler sadece ırkçıları teşkilatlandırmıyor, dışarıdan Bulgaristan’a yatırım gelmesini de engelliyorlar. Yani bu olay, Bulgaristan’ın ekonomisine de yansıyor. Düşünmek gerekiyor: ATAKA bunu neden yaptı? Arkasında başka bir devletler, başka bir güçler duruyor mu? İşte bunu artık, zaman gösterecek. Bizler bu sorunun cevabini bilmiyoruz, sadece tahmin ediyoruz.

Söyleşi: Resmiye MÜMÜN
dps.bg