O fotoğrafın hikayesi anlattı

Rastladığım enkazlar üzerinde var gücüyle çabalayan görevlileri,
insanları çekiyor ama genel bir fikir edinmek için hiçbirinde iki-üç
dakikadan fazla kalmıyordum. İlk fotoğrafları çekip geçmeye başlamak
için kendime 45 dakika vermiştim. Ta ki o enkaza gidene kadar.

Çok kalabalıktı küçük sokaktaki büyük enkazın çevresi. Etrafında
görevliler, Ercişliler ve yükselen uğultu. Yola denk gelen bir noktada
hummalı bir çalışma yürüyordu. Baktım, 'Biri var. Canlı' dediler.
Saçları siyah birini çıkarmaya çalışıyorlardı. Fotoğraf çekmeye
başladım. Diğer tarafta Zaman Gazetesi'nden Kürşat Bayhan da aynı
çalışmayı fotoğraflıyordu. 'Acaba oradan yüzünü görebilir miyim?'
diyerek o tarafa geçtim. İşte o zaman gördüm Yunus'u.

Kafasını kaldırıp benden tarafa baktığında ben de ona bakıyordum zoom
objetifimle. O beni farketmedi tabi ama benim onunla aramda kimse
yoktu fotoğraf makinem sayesinde. Başbaşa gibiydik. Kafa kafaya sohbet
eden iki dost gibi. Kocaman açmıştı gözlerini ve sanki dışarıdaki
hepimizden daha sakindi. Omuzundaki eli fark edip fark etmediğini
bilmiyorum ama ben en çok o tarafa döndüğünde eli görüp korkar diye
üzülüyordum. 11 yaşındaki oğlum Kuzey'in geceleri kabus görüp, 'baba
çok korkunç bir rüya gördüm' diye koridordan seslenmesi geldi aklıma.
İşte o el de Yunus'un rüyalarına girer diye üzüldüm. 'Ölür' diye
üzülmedim hiç çünkü öleceği hiç aklıma gelmemişti.

Yastığı vardı. Arada kafasını koysun diye sıkıştırmışlardı araya
arama-kurtarma görevlileri. Kafasını yastığa koydukça rahat ettiği
kesindi ama ben tedirgin oluyordum. Etrafına bakması hayata tutunmakta
olduğu anlamına geliyordu, belki ondan. Kazdılar, kazdılar. Ben elin
sahibini düşündüm, Yunus'u tanıyan var mı diye etrafıma bakındım. Sık
sık da Yunus'a baktım. Sadece adını ve yaşını öğrenebildim.

Reuters Foto Muhabiri Ümit Bektaş, kendisine "Yılın Basın Fotoğrafı"
ödülünü kazandıran o fotoğrafın hikayesini anlattı. Bektaş, "Yunus'un
gözlerini sizin de unutmamanızı ve bakarken hissettiğiniz acıdan kendi
adınıza bir sorumluluk çıkarmanızı bekliyorum. O acı ancak yenilerini
engelledikçe azalacaktır" dedi.

Türkiye Foto Muhabirleri Derneği tarafından gerçekleştirilen ve
Türkiye'nin basın fotoğrafçılığı dalındaki en prestijli yarışması olan
Vakıfbank-TFMD Yılın Basın Fotoğrafları Yarışması'nda ödül kazanan
fotoğraflar belirlendi.

Haber, Serbest, Spor, Çevre, Siyaset ve Foto Röportaj dallarında
gerçekleştirilen yarışmada, 20 fotoğraf ve 12 fotoğraftan oluşan 3
portfolyo ödüle layık görüldü.

2 bin 224 fotoğraf arasından yapılan değerlendirme sonunda, Reuters
Foto Muhabiri Ümit Bektaş'ın Van depreminde çektiği Yunus isimli
çocuğun enkaz arasındaki karesini 'Yılın Basın Fotoğrafı' seçildi.

Yunus'la bir saat

Bektaş, "Yılın Basın Fotoğrafı"nın hikayesini şu sözlerle anlattı:

"Erciş'e vardığımızda saat gece yarısını henüz geçmişti. Karanlıkta
olan bitenin boyutunu kestirmek, nereye bakacağını bilmek zordu.
Dolaşmaya başladım.

Bir saat geçirdik birlikte. Ben onun fena halde farkında, o benden
habersiz. Hengame içinde başbaşa kaldık fotoğraf makinesinin
yardımıyla. Gözleri kazındı kafama. Gözümün önünden gitmeyen
gözleri... Sonra çıkardılar Yunus'u dışarı, hafifledim. Kurtulmuştu.
Fotoğrafın farkındaydım. Bu kadarını tahmin etmesem de gazetelerde
yayınlanacağını biliyordum. Daha hastanedeyken bir gönüllü çıkacak,
Yunus'a kol kanat gerecekti. Talihi dönmüştü Yunus'un. Ya da ben öyle
sanmışım.

Çok yorulmuştum. Erciş'ten Van'a dönünce beşik gibi sallanan otelde
hemen uyudum. Sabah kalkıp telefonu elime alınca öğrendim olan biteni.
Arkadaşlarım mesaj, mail atmış bana Yunus'tan haber veriyordu. Sanki
fotoğrafa bakıp anlamışlardı Yunus'la tanışıklığımızı. Belki de
Yunus'u onlar da sahiplenmişti benim gibi. Mesajlardan, telefonlardan
anlaşılıyordu bu çünkü hepsi üzülerek, sıkılarak veriyordu ölüm
haberini Yunus'un.

Yunus öldü. Hiç kabus görmedi omzundaki el yüzünden. Hiç ağlamadı
enkaz altındayken ama güldüğünü de göremedik talihi dönmediğinden.
Foto muhabiri dostum Alper Yurtsever, 'O fotoğrafı çekerken sen, dönüp
dönüp bakarken ben sanki Yunus'un sorumluluğunu da üzerimizde
hissediyoruz' dedi. Gerçekten öyle. Yunus'un sorumluluğunu
hissediyorum kaç gündür. Gözleri gözümün önünden gitmiyor. Keşke
deprem olmasaydı, keşke binalar çökmeseydi, keşke insanlar ölmeseydi,
keşke Yunus enkaz altında kalmasaydı, en azından keşke Yunus ölmeseydi
diyorum.

Artık çürük bir binanın enkazına yarı beline kadar sıkışmış bir çocuk,
bir kadın, bir bebek, bir erkek, Yunus gibi kafasını kaldırıp ne bana
ne de size baksın istiyorum. Yunus'un gözlerini sizin de unutmamanızı
ve bakarken hissettiğiniz acıdan kendi adınıza bir sorumluluk
çıkarmanızı bekliyorum. O acı ancak yenilerini engelledikçe
azalacaktır."